Makaleler

Gençlere Sesleniyorum-96 BÜYÜYE  VE  FALA  İNANMAYIN!

Sevgili Gençler!…

Büyü(Sihir), “Gözbağcılık,  göz boyacılık, hile, aldatma, haktan uzaklaştırma, batıl şeyi hak diye göstermeye çalışma” gibi anlamlara gelmektedir.

Genel anlamda büyü,” bazı güçler kullanarak canlı ve cansız varlıkları, özellikle insanları istenilen yönde etkilemek amacıyla yapılan eylem”dir.

Büyünün tarihçesi çok eskilere dayanmaktadır.

Yeryüzünde yaşamış olan insanlardan bazıları, sihri(büyüyü) öğrenmiş ve onunla meşgul olmuşlardır.

Büyü ve büyücülük, öteden beri birçok milletlerde Araplarda, Rumlarda,  Hindlerde, Acemlerde, Mısırlılarda görülegelen tarihi bir hadisedir.

Dehhak bin Ulvan, Babil tarafına gelip de yerleştikten sonra Babil’i kurmuş, çevrede ne kadar büyücü varsa hepsini Babil’e toplamış, büyüyü öğretmiş, hatta büyücülükte önder olmuştu.

Dehhak’tan sonra Babil’de Nemrut bin Kenan (Feridun), hüküm sürmüştü.

Bu adam, heyet ilmine vakıftı. Her taraftan heyet bilginlerini Babil’e topladı. Hz. İbrahim (a.s)i ateşe attı- ran budur.

Firavun tarafından Hz. Musa(a.s)nın karşısına 72 tane büyücü çıkarılmıştı. Bunlardan 70 tanesi Yahudi, iki tanesi de Farslılardandı.

Büyünün Yahudiler tarafından dünyaya yayıldığı bilinmektedir.

Yüce Dinimiz İslam, büyücülük yapmayı büyük günahlardan saymış ve açık bir ifadeyle haram kılmıştır.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lakin şeytanlar kâfir oldular.  Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek,  herkese:  Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kafir olmayasınız, demeden hiç kimseye (havas ilmini)  öğretmezlerdi. Onlar,  o iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür!  Keşke bunu anlasalardı! (Bakara Suresi, Ayet:102)

Burada hemen şunu ifade etmek gerekir ki, melekler, günah işlemezler. Bu Ayet-i Kerime’de belirtilen iki meleğin, büyü ile ilgili bazı bilgiler vermeleri; onun etki ve zararlarından sakınma çarelerini öğretmek maksadıyladır.

Bir şeyi öğrenmek ve bilmek ayrı; onun gereğini yerine getirmek ve onu kullanmak ayrıdır.

Bir örnek verecek olursak;

Allah içki içmeyi haram kılmıştır.  İçilecek herhangi bir maddenin içki olup olmadığını araştırıp öğrenmekte bir sakınca yoktur.

İçki olduğu bilindiği halde o şeyi içmek haramdır. Bir işi bilmekle tatbik etmek arasında kıyas edilemeyecek kadar büyük farkların olduğu muhakkaktır.

Yukarıda geçen Ayet-i Kerimeyi takip eden bir sonraki Ayette Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“(Yahudiler) Eğer iman edip kendilerini kötülükten (büyü yapmaktan) korusalardı, Şüphesiz Allah tarafından verilecek sevap daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlasalardı.” (Bakara Suresi, Ayet: 103)

Bunun içindir ki Yahudiler, Allah’ın kendilerine Peygamber olarak gönderdiği ve mucizelerle onun Hak Peygamber olduğunu tasdik ettiği Hz. Süleyman  (a.s)a iftira ettikleri için kâfir olup dünyanın en şerli bir milleti haline geldiler.

Cenab-ı Hak, yapılan büyülerin etkisini yok etmek; insanları, büyünün büyük etkileri olduğu endişesinden ve inancından kurtarmak, Firavun’un gurur ve kibirini ezmek, aciz bir mahlûk olduğunu kendisine ihtar etmek ve büyücülerle, onların yolundan giden insanların hidayetine vesile olmak vb. bilemediğimiz pek çok hikmetlere mebni olarak Musa(a.s)ı Firavun’a gönderdiğini Kur’an-ı Kerim (Taha Suresi’nde) bize haber veriyor.

Bu durumda, büyünün ve büyücülerin zararlarından korunmak için büyü öğrenip de öğrendikleriyle kalan bir kimse ile, onu meslek ve geçim vasıtası haline getiren, cin ve şeytanlarla işbirliği yapıp başkalarına zarar vermek için uğraşan şeytani ruhlu kimseler bir olur mu? Elbette bir olmaz. Biri masum, diğeri ise, müşriktir.

Ehli Sünnet mezhebine göre, sihir(büyü) gerçekten vardır. İslam âlimlerinin ekserisine göre büyü ile meşgul olmak küfürdür.

Büyü insanı olumsuz yönde etkiler, insanı hasta eder, deliliğe sebebiyet verir. Hatta ölümüne bile yol açabilir.

Büyü, şeytani bir iştir. Büyü ile uğraşan kimsenin en yakın dostu ve arkadaşı şeytandır. Şeytanın ise, en büyük düşman olduğunu, şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini Kur’an-ı Kerim bize haber veriyor:

“(Habibim) De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbi’ne sığınırım!” (Felak Suresi,  Ayet:1….5)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:

“Kim üfleyerek düğüm yaparsa sihir  (büyü)  yapmış olur. Her kim de sihir yaparsa Allah’a şirk koşmuş olur. Bir takım şeyler (nazar ve büyünün etkilerinden korunmak için kurşun vb. şeyler) takan kimse, taktığı şeye bırakılır (Allah’ın himayesinden çıkarılır).” (Sünen-i Nesei, C.7, S.156)

Bugün, büyü ve büyücülüğün bu denli dikkat çekmesi, kalplere korku salması, kendisinden endişe duyulur hale gelmesi; hep inanç zayıflığından, iman esaslarından biri olan Kader’e tam olarak inanmamaktan kaynaklanmaktadır.

Falcılık ise, sözlükte “gelecekten haber verme işi” anlamına gelir. Henüz meydana gelmemiş bir olayda bilgi sahibi olmak için başvurulan ve meşru olmayan çeşitli yollardır.

Bu tür yolların hepsi İslam Dini’nde yasaklanmıştır.

Falcılık, günümüzde çok konuşulan ve hemen pek çok insanın merak ettiği bir konu haline gelmiştir.

Üzüntüyle belirtmek gerekir ki; bugün, nazar ve büyü gibi falcılık ve kehanet de dünyayı saran korkunç bir tehlike haline gelmiştir.

Cenab-ı Hak, bu konuda şöyle buyuruyor:

“Size şunlar haram kılındı: Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile), yırtıcı hayvanların yedikleri, -ancak, hala canlı iken yetişip kesebildikleriniz bunun dışındadır- dikili taşlar (putlar) adına boğazlananlar, (bir de) fal oklarıyla kısmet aramanız. Bunlar yoldan çıkmaktır.  Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten)  ümit kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun. İşte bugün sizin için dininizi tamamladım. Üzerinizdeki nimetimi tamama erdirdim. Size din olarak İslam’a razı oldum…” (Maide Suresi, Ayet:3)

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” “Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi,  Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?”  (Maide Suresi, Ayet: 90-91)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz ise şöyle buyuruyor: “Her kim, bir arrafe (çalınan veya kaybolan bir şeyin yerini haber veren kimseye) gelip ondan bir şey sorar da onu tasdik ederse; o kimsenin 40 gün namazı kabul olmaz.” (Riyazu’s Salihin, C.3,S.219)

“Kuşun ötmesinden, uçmasından, teşeüm etmek, ufak taşlar (nohut ve baklalar)la fal açmak, kum üzerine hatlar çizmek, bunlardan istikbale ait hükümler çıkarmak sihir ve kehanet nev’indendir.” (Riyazu’s Salihin, C.3, S.219)

“Her kim, yıldızlar (ilmin) dan bir bilgi edinirse, sihirden bir parça iktisap etmiş olur. (Bu konuda bilgisi arttıkça günahı da ziyadeleşir.” (Hey’et ilmi,  rasathane çalışmaları bu hükmün dışındadır)” (Riyazu’s Salihin, C.3,S.219)

Toplumun düzenini bozan, huzurunu kaçıran felaketler; içki, kumar ve fal oklarıdır. Bu felaketlerin üçü birbiri ardınca zikredilmiş ve şeytanın işlerinden birer necis olduğu beyan edilmiştir.

İçki ve kumarda olduğu gibi fal ve falcılıkta da, bazı kırgınlık ve dargınlıkların, karı-koca çekişmelerinin, aile, komşu, arkadaş kavgalarının hatta cinayetlerin,  intiharların meydana geldiği inkâr edilemez bir gerçektir.

Sevgili Peygamberimiz(s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:

“Allah’ın çizdiği hududa riayet etmeyen kimse, gemideki şu kavme benzer ki; bunlar,  gemideki yerlerini kur’a ile paylaştılar. Bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da geminin alt katına yerleştiler. Kur’a neticesi aşağıya yerleşenler, su almak için çıktıkları vakit üst kattakilerin yanından geçerlerdi. Bunun üzerine:

-Hissemize düşen yerden bir delik açsak da yukarıdakileri rahatsız etmesek, dediler.  Şimdi üst kattakiler, bunları, istediklerini yapmakta serbest bırakırlarsa hepsi helak olur. Eğer onları bu tehlikeli işten men ederlerse, kendileri kurtulur, onları da kurtarmış olurlar.” (Riyazu’s Salihin, C.3,S.219)

İslam Dini; insanı hayata küstüren,  insanın huzurunu kaçıran, Kader inancını sarsan ve bu sebeple insanı küfre ve felakete sürükleyen bu ve buna benzer batıl inanışları, hurafeleri, büyü ve büyücülüğü, falcılığı ve kehaneti, medyumluğu ve her türlü sapıklıkları şiddetle red etmiştir. Onlarla meşgul olmayı büyük günahlardan saymış ve haram kılmıştır.