Prof. Dr. Bayram Altan
Sevgili gençler, Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetler karşısında bazı insanlar bu nimetlerin daimi olduğunu sanarak nankörlük ediyor, nimetlerin sahibine şükretmiyor, isyan ediyor…
Hem dünyalarını, hem de ahiretlerini karartıyorlar.
Neye güveniyorlar?
Gençliklerine güveniyorlarsa kesinlikle aldanıyorlar!…Çünkü gençlik, ebedi değil, fanidir.
Hızla akıp giden zaman içinde gençlik, yerini mutlaka ihtiyarlığa bırakacaktır.
Simsiyah olan o gür ve güzelim saçlar, birer pamuk yığını haline gelecek,dizlerinde derman, gözlerinde fer kalmayacaktır.
Hiçbir sorumluluk duygusu taşımadan, hemen herşeyi tozpembe görerek günlerini şaşkınlık ve taşkınlık içinde geçiren gençler; bir gün belleri iki büklüm olmuş, ya bastonla, ya da başkalarının yardımıyla ancak yakın mesafelerı yürüyebilecekler…
İşte o zaman, “âaaaah…nerede o gençlik günlerimiz?” diyecekler ama zaman çoktaaan geçmiş olacaktır.
Zaman bir sel gibi akıp gidiyor!… Biz istemesek de her geçen gün ömür takvimimizden bir yaprak kendiliğinden düşüveriyor.
Zenginliklerine mi güveniyorlar? Öyleyse yeminle söyleyeyim ki aldanıyorlar.
Malları, mülkleri, servetleri, evleri, köşkleri, villaları, araçları bir gün mutlaka ellerinden gidecek…
Sevgili gençler! Lord Teshlid, İngiterenin en zengin adamlarındandı.
Zaman zaman devlete bile borç veriyordu.
Malikhanesinde oldukça büyük ve çok korumaklı bir odayı servet kasası olarak kullanıyordu.
Bir gün hazine odasına girdi ve yanlışlıkla kapıyı üzerine kilitledi.
Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıydsa ve yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı.
Zaman zaman eve gelmediği için de, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi.
Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla duvara şu cümleyi yazmış:
“- Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!…”
Dünya hayatında mal, servet ve paranın her şeyi çözdüğünü sananlara duyurulur.
Kendileri gibi servetine güvenen Karun da öldü. Hatta feci bir şekilde. Yer yarıldı, malıyla, mülküyle o alabildiğine çok başdöndürücü altınlarıyla toprağa gömülüp gitti. Yeryüzündeki bütün zenginler de ölecek ve bu dünyada mallarını nereden kazandıklarının, nereye harcadıklarının mutlaka tek tek hesabını verecekler…
Kuvvetlerine güveniyorlarsa vallahi aldanıyorlar. Kuvvet de daimi değil. O da birgün ellerinden kuş gibi uçup gidecek…
Onların da aşırı hırsları bitecek ve öldüklerinde gözlerini bir avuç toprak dolduracak…
Hani İlah’lık davasında bulunan Firavunlar, Nemrutlar, Şeddatlar?… Hepsi de toprak olup gittiler..Şimdi yerlerinde yeller esiyor. Ruhları da, Allah’a isyan etmenin cezasını çekiyor…
Güzelliklerine ve şöhretlerine mi güveniyorlar? Kesinlikle aldanıyorlar. Çünkü güzellik Allah vergisidir. Kıymeti bilinmez, şükrü eda edilmez, nankörlük edilirse, Allah alır.
Dünya tarihinde nice güzeller, şöhretin zirvesine tırmanmışlardı. Hani neredeler şimdi? Kara toprak onları da bağrına bastı. Onlar da her fani gibi ruhlarını teslim edip gittiler bu dünyadan…
Şayet Allah’ın lütfettiği bu nimetlerin şükrünü eda etmişlerse, ne mutlu onlara. Yok eğer ömürlerini, Allah’ın haram kılmış olduğu yerlerde tüketmişlerse vay onların haline!…
Şiddetli azap ve korkunç ateş onlar içindir…
Sevgili gençler! Görebildiğimiz ve göremediğimiz bütün canlılar fanidir. Günün birinde mutlaka bu dünya hayatına gözlerini kapatacak ve ebedi olan bir âleme intikal edecektir.
Biz bu dünya hayatında bir imtihan dönemindeyiz. Attığımız her adımın, tükettiğimiz her nefesin, yaptığımız bütün işlerin mutlaka bir bir hesabını vereceğiz. O gün İlahi adalet tecelli edecek… Haksızlık yapan cezasını görecek, haklı hakkını alacaktır. Ve hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile. Kendilerine bir iyilik dokunsa “bu Allah’tandır” derler; başlarına bir kötülük gelince de, “bu senden” derler. “Hepsi Allah’tandır” de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar?” (Nisa Suresi, Ayet: 78)
“Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise, aldatma metaından başka bir şey değildir.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 185)
“Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.”(Enbiya Suresi, Ayet: 35)
“De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cum’a Suresi, Ayet: 8)
Ölüm, dünya hayatının sonu, ahret hayatının ise başlangıcıdır. Dünya hayatı geçici, ahret hayatı ise ebedidir. Bu açıdan baktığımızda, bizim için asıl hayatın, kabir ötesinde başlayacağını görürüz. Bunun için de dünya hayatında iken, ahret için hazırlık yaparız.
İnsan, hür irade sahibi, fakat sorumlu bir varlıktır. Yaptıklarından sorumlu olması nedeniyle, bir gün mutlaka Yüce Yaratıcı’nın huzurunda hesap verecektir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Ağız tadını bozan ölümü (sık sık) hatırlayın”(Sünen-i Nesei, C.4,S.4)
Ölümü sık sık hatırlamak suretiyle şeytanın oyunlarına gelmeden, nefsinin esiri ve şehvetinin zebunu olmadan, ihlas ve samimiyetle hakiki imanı elde ederek mücadele verip İlahi Rıza’ya eren mü’minlere ne mutlu!
Sevgili gençler!. Dünya hayatında tükettiğimiz nefeslerimize kadar yapmış olduğumuz bütün işlerin, söylediğimiz bütün sözlerin hesabını vereceğiz ahiret günü Allah’ın huzurunda…
İlahi adaletin tecelli edeceği, kimsenin hakının kimsede kalmayacağı, insanların birbirinden kaçacağı o dehşetli güne şimdiden hazırlıklı olmalıyız.
Görevli melekler, bütün konuşmalarımızı manevi bir banta kaydediyor, bütün hal ve hareketlerimizi manevi bir kamera ile filme alıyorlar. Ahiret gününde bütün bunlar bize gösterilecek ve dinletilecektir ki, bir itirazımız olmasın.
O gün, günahları ağır gelenler cehenneme, sevapları çok olanlar ise cennete girecek ve ebedi olarak orada kalacaklardır.
Sevgili gençler! Şüphesiz dünyadan ayrılma duygusu İstikbalin en vahim hadisesidir. Muhtevasını tam anlamıyoruz. Nerede, ne zaman ve nasıl biteceğini bilmiyoruz.
İnsanoğlu, hayatı boyunca evden çıkar, sonra tekrar döner, ama bir gün çıkar, bir daha da dönemez…
Hayatında kimseye zulmetmemeye, kimseden nefret etmemeye, kimsenin gönlünü yaralamamaya, kimseden kendini üstün görmemeye, kul hakkı yememeye, hayatını iman ile tezyin edip salih amellerle süslemeye özen gösterenlere müjdeler olsun!…
Genç kardeşim, arada bir arkana dön ve geride neler bıraktığına bir bak…
Harcadığın yıllarını seyret usulca. Bak nasıl bitiyor ömür dediğin…
Bir kapıya bir kere gidersin, ikincide utanırsın gitmeye… Ama bir kapı var kiher gün gidersin, gitmelere doyamazsın!… Çünkü bilirsin, seni kapısından kovmayacak bir tek O vardır.
Hergün içini dökersin, O sıkılmaz senden… affeder seni…yüzüne vurmaz ayıplarını…
O, seni senden daha iyi bilir. Çünkü O, kainatı yaratan ALLAH’tır.
Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy bir şiirinde şöyle sesleniyor:
Allah’a dayan,
Sa’y’e sarıl,
Hikmet’e râm ol,
Yol varsa budur,
Bilmiyorum başka çıkar yol!…