Prof. Dr. Bayram ALTAN
Sevgili gençler, kalp; bedene hayat veren kan damarlarının enerji kaynağıdır.
Bedenin sağlıklı veya hasta olması; kalbin sağlıklı veya hasta olmasıyla ilgilidir. Sağlam kalp, hem kendisinin, hem de bedenin sağlıklı yaşamasını sağlar.
Hasta kalp, kendinin de bedeninin de ölümünü hazırlar. Onun için kalbinizin sağlam ve sağlıklı olması lazımdır.
Kalp, aynı zamanda sevgi ve nefretin de oluştuğu bir mekandır..
Kalp, insanın merkezi olduğu gibi Yüce Allah’ın tecelli ettiği bir yerdir. Nazargâh-ı İlahi olan kalbe “ Gönül Kabesi” denilmesinin nedeni de budur işte.
Mevlana Celaleddin-i Rumi diyor ki;
“Ka’be’yi Azer oğlu Halil (İbrahim Aleyhisselam) yaptı. O yıkılırsa tamiri mümkündür. Ancak Gönül Ka’besini Allah yaptı. O bi yıkılırsa, onun tamiri mümkün değil….
Bunun için siz, gönül kırmaya değil, gönül kazanmaya çalışın.”
İslam literatüründe kalp; daha ziyade “ duygu merkezi” anlamında kullanılmıştır.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kalp ile ilgili âyetlerden tek anlam çıkarılır. O da şudur:
Önce salim bir akıl, ardından sağlam bir iman…. İman, doğrudan doğruya kalp ile ilgilidir. Nitekim, ehl-i sünnetin iman tanımında, “kalp ile tasdik”, kesin ve tartışmasız bir yer tutar.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de bu konuda şöyle buyuruyor:
“İnsan vücudunda bir et parçası vardır ki, o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, o et parçası, KALP’ tir.”
İnsan; hem iyilik, hem kötülük yapma temayülüne sahip bir varlıktır.
İlk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Âdem, Cennette yasak meyveden yiyerek hata yapmıştır. Sonra pişman olmuş, yeryüzüne gönderilince de yıllarca gözyaşları içinde tövbe etmiş, sonuç itibariyle Allah’ın “Rahim (bağışlayan) sıfatının tecellisine mazhar olmuş ve af edilmiştir. Adem babamızın, Allah tarafından affı, bizim için bir nümune-i imtisal olmuştur.
Günah işleyen bir insan, tövbe ettiği takdirde âdemiyet nesebini, aksi takdirde şeytaniyet özelliğini tescil ettirmiş olur.
Gazzali, insan için hatadan korunmuşluğun imkansız olduğunu söylerken, hatadan dönmemeyi de insanlıkla bağdaştırmaz.
Gazzali’nin bu düşüncesinin, “Her insan günah işleyebilir, günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edendir” (İbn-i Mace Zühd,30) mealindeki Hadis-i Şerif’ten kaynaklanmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de işaret edildiği gibi (Şems Suresi, Ayet: 9-10) Nefsini kirlerden arındırma çabasıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda şöyle buyuruyor:
“ Mü’min bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse siyah nokta silinir ve kalbi cilalanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar.”
Cenab-ı Hakk’ın, “Onların işlemekte oldukları kötülükler kalplerini kirletmiştir”(Mutaffifin Suresi, Ayet: 14) şeklindeki beyanında yer alan kir ve pas bundan ibarettir “.(Sünen-i Tirmizi, Tefsir,83/1)
“(Gerçek) mü’min, işlediği küçük bir günahı bile tepesinde dikilip üzerine düşeceğinden korktuğu bir dağ gibi görür.Buna karşılık günahı kanıksamış kimse, onu burnunun üzerinden geçen sinek gibi kabul eder”(Sahih-i Buhari, Daavat, 4)
Dünyaya bir imtihan için gönderilen insan, çoğu zaman nefis ve şeytana uyarak İlahi emir ve yasakları umursamayıp günah bataklığının içine yuvarlanıyor.
Şayet insan, düştüğü bu bataklıktan kurtulma çarelerini aramaz ve günah üstüne günah işlerse, ömrü biter ve kendisini cehennemin korkunç alevleri arasında bulur.
Yaratılış gayesini bilen ve kulluk şuurunu idrak eden, Allah ve O’nun Resulü ‘ne iman etmenin manevi hazzını tadan, kalbini iman nuruyla aydınlatan, inancı ve güzel ahlakıyla etrafına pozitif enerji saçan bir müslüman; böyle perişan durumlara düşmez, hayatını karartmaz ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) gibi günde yüz defa tövbe eder….
Tövbe, “kulun yaptığı hatalara, işlediği suç ve günahlara pişmanlık duyması, onu terk etmesi ve Allah’tan dua ve niyaz yoluyla af ve mağfiret dilemesi” dir.
İnsan, günah işlemeye meyyal olarak yaratılmıştır. Her an, her yerde günah işleyebilir. Ama akıllı ve şuurlu müslüman, hemen suçunu ve hatasını idrak edip pişman olur, bir daha aynı hatayı veya suçu işlememek üzere tövbe eder, Allah’tan işlediği günahının affını diler.
İslam Dininde, güneş batıdan doğuncaya kadar tövbe kapısı açıktır. Yeter ki samimi ve içten gelerek, bir daha işlediği suça ve günaha dönmemek azim ve kararlılığı ile Allah’a yalvarılsın. Dua ve niyazda bulunulsun.
Tövbede en büyük mutluluk, tövbenin kabul edilmesidir. Cenab-ı Hak, bu konuda şöyle buyuruyor:
“Kim tövbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan Suresi, Ayet: 71)
Kullarına karşı çok merhametli olan Allah, onlara azap etmek istemediği için ecel gelmeden ve fırsat kapıları kapanmadan önce şu Ayet-i Kerime ile kullarının tövbe etmelerini istiyor:
“Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nurları aydınlatıp gider de, “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye Kâdirsin” derler.” (Tahrim Suresi, Ayet:8)
Sahabilerin, Resulullah’ın huzurundayken duydukları dini hassasiyeti, yanından ayrıldıktan sonra kaybetmelerinden yakınmaları üzerine Hz. Peygamber şöye buyurmuştur:
“Benim yanımdan ayrıldıktan sonra eski halinizi koruyabilseydiniz melekler sizi ziyarete gelirdi. Siz günah işlemeyen kimseler olsanız Allah bu fiili işleyen başka bir topluluk yaratır ve onların günahlarını bağışlardı” ( Sahih-i Müslim, Tövbe: 9-11)
Resul-i Ekrem’in bu sözleri; bir taraftan Cenab-ı Hakk’ın Ğafur, Ğaffar, Tevvab gibi sıfatlarına işaret ederken, diğer taraftan insanların günah işleyebileceğini, fakat pişman olup tevbe ettikleri takdirde bağışlanacaklarını vurgulamaktadır.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz bakınız bu konuda ne buyuruyor:
“Ey insanlar, Allah’a tövbe ve istiğfar ediniz, ben günde yüz defa tövbe ediyorum.” (S.Müslim, Riyazu’s-Salihin Terc. C.1, H.No:14)
“Günahlarına gerçekten tövbe edenler, hiç günah işlememiş gibi olurlar.” (İbn-i Mace, Ö.N. Bilmen, 500 Hadis, H.No:121)
Kalp, insanın kişiliğinin bir aynasıdır. Tövbe ise, gönül aynamızın temizlenmesi, aklanıp paklanmasıdır.
Sevgili gençler, evinize bir misafir geleceği zaman evinizdekiler seferber olur, heryeri temizler, pırıl pırıl eder değil mi? Peki, Nazargâh-ı İlahi olan Gönül Kabesi’nin de günah kirlerinden mutlaka arındırılması, temizlenmesi gerekmez mi? Elbette gerekir. Çünkü bu, insanın en önemli kulluk görevidir. Allah’ın takdir ettiği zaman dolup da ecel kapıyı çaldığında “son pişmanlık fayda vermez!…”
Günahlardan tövbe etmek, her mü’min üzerine vaciptir. Bu bakımdan tövbeyi terk etmek, ayrıca bir günahtır.
İşlenen günah Allah ile kul arasında ise, tövbe etmenin üç şartı vardır:
1-Tövbe edeceği zaman, o güne kadar işlediği bütün günahlarına pişman olmak,
2-Tövbe edeceği zaman, o güne kadar işlediği bütün günahları kesinlikle terk etmek,
3-Bir daha o günahları işlememeye karar vermek ve gayret etmektir.
Eğer tövbe edilen günah, kul hakkına taalluk ediyorsa; o zaman bu üç şart ile birlikte bir de hak sahibinin hakkını ödemek ve kendisinden helallik almak mecburiyeti vardır.
Kesinlikle unutmamak gerekir ki; önemsenmeyerek işlenen küçük günahlar, büyük günahlar için birer basamaktır. İnsan küçük günahları hafife aldığı zaman, günah işleme sarhoşluğuna kapılır.
Bu halet-i ruhiye içinde gittikçe günah gayyasına sürüklenip durur.
Dünyevi cazibenin manyetik alanının etkisi, nefis ve şeytanın da tahrikiyle aklı başından gider, günah kirlerine bulandıkça bulanır, ruhi bunalıma girer ve günah çamuruna battıkça batar…. Basireti bağlanır…. herşeyi toz pembe görmeye başlar…
Hızla ilerleyen zamanın onu Cehenneme yakıt olarak sürüklediğinin farkında olmaz…. Zevk aldığını zannettiği alkolün, kumarın ve fuhşun hayatını kararttığını düşünemez…. Günah işlemenin verdiği bir sarhoşluk içinde bilincini yitirir artık… Şöhretini, itibarını, kişiliğini, malını, mülkünü, servetini, dostlarını ve sevdiklerini kaybeder….. Perişan bir duruma düşer….. Dünya hayatında yaratılış gayesine uygun hareket etmediği için acınacak bir hale gelir….
Zavallı bir duruma düşünce dostları, sevdikleri, yakınları, arkadaşları onu yapayalnız bırakırlar…. Öldüğünde de (bulunabilirse) 4 tane yabancının omuzlarında gider kendisi için kazılan çukura…
İnsanın, bir gün dünya misafirhanesini kesinlikle terk etmesi gerektiğinde; sorhoşluk hali geçer, günah bataklığında geçen günleri, bir film şeridi gibi gözlerinin önünde canlanıp kayar gider…. İşlediği bütün günahlarını bir bir seyredince pişman olup “ aaah, vaaah” der ama zaman çoktaaan geçmiş olur.
Sevgili gençler, ölümün gerçek olduğunu, dünyada yaptıklarınızın bir bir hesabını vereceğinizi düşündükçe, işlediğiniz günah kayıtlarının silinemeyeceğini anlayınca ve Ölüm Meleği Azrail’ın gücünü ensesinizde hissettiğinizde hemen günahlarınıza tövbe etseniz veya Firavun gibi “ ben de iman ettim” deseniz bile son pişmanlık asla fayda vermez!…
İşte bunun içindir ki; o “veda günü” gelmeden önce işlediğiniz günahlardan dolayı bütün içtenliğinizle tövbe edin…bir daha günah işlemeyeceğinize dair söz vererek Allah’tan af dieyin… Şu anda kavşakta bekleyen yolcu gibi olduğunuzu unutmayın!… Tövbe ederseniz bir mükafat olarak ebedi olarak CENNET’e, tövbe etmeyip günah işlemeye devam ederseniz CEHENNEM’e gidersiniz!…