Sevgili Gençler,
İnsanları bir dava etrafında toplayan, aralarındaki kin, haset, husumet, kıskançlık ve düşmanlık duygularını izale eden, öz kardeşlikten daha ileri bir kardeşlik anlayışına sahip kılan, düşman karşısında tek vücut olmalarını sağlayan iksir, şüphesiz manevi bağlardır.
Gücünü İlahi inanç esaslarından, etkisini kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’den alan, Allah ve Resulü’nün rızasından başka hiçbir maddi menfaate dayanmayan manevi bağlar, daimidir, ebedidir.
Manevi değerlerle ilgisi olmayan ve tamamen çıkara dayalı maddi bağlar ise, geçicidir ve günün birinde küçücük bir meseleden dolayı kopmaya mahkûmdur.
Sevgili Gençler,
İslam Dini, bütün mü’minleri “kardeş” ilan etmiştir. Maneviyata dayanan “Din Kardeşliği”ni tesis etmiştir.
Manevi kardeşlik, mü’minler arasında sevgi ve saygı anlayışını gerçekleştiren, beşeri münasebetleri düzenleyen bir güçtür, kuvvettir.
Manevi kardeşlik, haksızlığı, adaletsizliği, huzursuzluğu ortadan kaldıran bir özelliktir.
Manevi kardeşlik, kin, haset, husumet, gıybet, bühtan, iftira, dedikodu gibi manevi hastalıkları izale eden manevi bir ilaçtır.
Manevi kardeşlik, Ahlak-ı Hamide’den olup en güzel meziyetleri insanda toplayan bir kemalat (olgunluk) derecesidir.
Asr-ı Saadette Muhacir ve Ensar arasındaki İslami kardeşlik münasebetleri gözler önünde!…
Daha önceleri birbirlerine hasım ve düşman iken; İslam sayesinde dost ve kardeş olmuşlar, birbirlerini bu güzel duygularla kucaklamışlardır.
Allah için yerini, yurdunu, akrabasını terk edip hicret eden Muhaciri, Ensar evine almış, bağrına basmış, malından, servetinden bir kısmını hiç karşılık beklemeden Allah rızası için Muhacir kardeşine hibe etmiş, kardeş olarak yardım etmiştir.
Ensarın, Muhacir’e yaptığı fedakârlığı, belki de öz kardeşler birbirlerine yapmamıştır.
Sevgili Gençler,
İnsanlık, İslami manada kardeşlik duyguları içinde yaşadığı müddetçe huzura kavuşmuştur.
Ancak, manevi kardeşlik duygularından sıyrılınca bela ve musibetlerle karşılaşmıştır. Çünkü, manevi kardeşlik anlayışı olmayınca sevgi ve saygı yapmacık olur. Kalbinde maneviyat olmayan, Allah’tan korkmayan, manevi değerlere önem vermeyen bir insanla biraraya geldiğinizde ruhunuz daralır, rahatsız olur, bir an önce yanından (cüzzamlıdan uzaklaşır gibi) uzaklaşmak istersiniz.
Manevi kardeşliğin hakim olmadığı toplumlarda Hak-hukuk, adalet göstermelik olur. Bir dostunu bulan kişi, olmayacak işleri oldurur, yapılmayacak işleri yaptırır, zalimi mazlum, mazlumu zalim konumuna getirir. Tolumun her kesiminde; haksızlıklar, zulümler, hırsızlıklar, yolsuzluklar, rüşvet ve irtikab çığ gibi yayılır.
Birlik ve beraberlik olmaz. Toplumda Güven diye bir şey kalmaz. İnsanlar arasında dostluk olmaz. İyilik ve yardımlaşma duygusu kaybolur. Toplumsal yaralar meydana gelir. Beşeri münasebetlerde korkunç uçurumlar olur.
İnsanlar arasında düşmanlıklar çoğalır. Terör, bir ahtapot misali toplumun her kesiminde dolaşır. Tevazu ve merhamet duyguları körelir. Mütevazı olmanın yerini gurur ve kibir, acıma duygusunun yerini zulüm ve işkence alır.
Sevgili Gençler,
İnsanlık, İslamiyet sayesinde Hak nedir öğrenmiş; mü’min mü’minin, amir memurun, komşu komşunun, arkadaş arkadaşın, zengin fakirin hakkına riayet etmiş, düşmanlığı bırakıp dost olmuşlardır.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.
Yani siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O (Allah) kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran Suresi, Ayet:103)
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat Suresi, Ayet:10)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz bakınız bu konuda ne buyuruyor:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; iman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de olgun mü’min olamazsınız. Size bir şey söyleyeyim mi? Onu yaptığınız zaman birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız!” (Riyazu’s Salihin, C.1, S.410)
Sevgili Gençler,
İslam’ın uygulama alanına koyduğu insani münasebetler, muaşeret kaideleri,adalet konusundaki hassasiyeti, kısa zamanda Arap Kabilelerini aşarak doğuya, batıya, güneye ve kuzeye uzanmıştır.
İslamiyet kısa zamanda çeşitli görüş ve ırklardaki insanların gönüllerini feth ederek dünyaya yayılmıştır.
Bugün müslümanların sayısı, dünya nüfusunun 1/4’üne ulaşmıştır elhamdülillah. Daha da yayılacak, kurtuluş arayan insanlar akın akın İslam’a koşacak, müslüman olacaklar inşaallah.
Batıda İslamiyetin çığ gibi yayıldığını gören bazı İslam düşmanları; sayıları iki milyarı aşan müslümanları galeyana getirip savaşmaya sürüklemek için İslami değerleri tahrif etmeye, Yüce Dinimiz’e çamur atmaya, Peygamberimiz (s.s.v) Efendimize dil uzatmaya ve hakaret etmeye kalkışmışlardır.
İslamiyet, insanlık onuruna ve hukukuna en çok değer veren bir dindir. İnsanlar arasında ayrıcalık yapmaz. Herkesi insan haklarında eşit olarak değerlendirir. Zulmü ve zalimi asla sevmez.
İslamiyet, ayrı dinde ve görüşte olanlarla dahi iyi geçinmeyi, birbirine karşı daima saygılı davranmayı emreder. Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)in Medine’de Yahudilerle yaptığı “Vatandaşlık Anlaşması”buna en güzel örnektir.
Osmanlılar zamanındaki müslüman olmayan halka tanınan din, ibadet, seyahat ve ticaret serbestisi inkar edilemez. Bu imtiyazların tamamı, İslamın insani münasebetlerdeki hassasiyetini ifade eden en güzel örneklerdir.
Zira, İslam’a göre medeni insan; düşünce ve davranışlarında başka insanlara saygı duyan, onun hak ve hukukuna zarar vermeyen şefkatli ve merhametli insandır.
Sevgili Gençler,
İslam’ın sevgi, hoşgörü ve haklarını en anlamlı bir şekilde dile getiren Hak Âşığı Yunus Emre şöyle diyor:
“Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim”.